Salı, Aralık 13, 2016

81. DOĞUM GÜNÜ ANISINA TÜRKAN SAYLAN'IN GENÇLERE OLAN MEKTUBU



Hayatta herkesin kahramanları vardır, işte benim için onlardan biri.

Hayat felsesine, ideolojisine ve de bakış açısına hayran olduğum bir cumhuriyet kadınıydı Türkan Saylan, bugün 13 Aralık 2016, yaşasaydı 81. yaş günü olacaktı ancak bilirsiniz bazı insanlar gerçekte ne yaş alır ne de ölür.

Bugün onun anısına gençlere yazdığı bir mektubu paylaşmak istedim, hepimizin ilham alacağı düşüncesiyle..

Doğum günün kutlu olsun sevgili Türkan Saylan, sen hep çok yaşa !




Perşembe, Aralık 01, 2016

TNT MÜŞTERİLERİNİN OFİSLERİNİ DAHA EĞLENCELİ HALE GETİRİYOR


Lojistik sektörünün en öncelikli dinamiklerinden hız ve güvenilirlik üzerine hizmetlerini konumlandıran TNT Express Worldwide’ın son promosyon kampanyası Türkiye’de de sosyal medya hesapları üzerinden pazarlanmaya başlandı.
Orijinal adı “ Timing is everything - Win a pinball machine” olan bu kampanya şirketlere TNT langırt masası kazanma ve kendi hızlarını gösterebilme şansı sunuyor. Kampanyanın işleyişi ise şirket olarak ne kadar çok gönderi yaptığınız ve gönderilerin konşimento numarasını ne kadar hızla gönderdiğinizle alakalı.
Firmaların özellikle bu tip b2b promosyonlarının hele ki langırt masası gibi keyifli bir oyunu işin arasına sıkıştırıyor olmaları gerçekten çok değerli bir düşünce.  Kontrollü veya şansa diye tabir edebileceğimiz vuruş hızının çok önemli olduğu bu oyun aracının promosyon olarak tercih edilmesinin de arka planda düşünülmüş olduğu aşikar. 
Yıllarını mesai düzeni içerisinde geçen biri olarak diyebilirim ki ofislerini mutlu bir yaşam alanına çevirebilme olgunluğuna sahip şirketler için düzenlenmiş bu kampanya için TNT pazarlama ekibini tebrik etmek gerek.  Çünkü çok basit gibi gözüken ama aslında içinde sosyal derinliği olan bu tarz kampanyaların ofis kültür ve alışkanlıklarını değiştirmede özellikle gelişim algısı açık türk patronları için çok özendirici olduğunu düşünüyorum.


Çarşamba, Kasım 23, 2016

25 Kasım Black Friday için Geri Sayım Başladı!

Amerika’da adeta bir noel ritüeli haline gelen Black Friday yani Kara Cuma pazarlama efsanesi için mesaj bombardımanına hazır olun, zira online alışveriş siteleri, markalar ve bankalar ülkemize de bu kültürü taşımaya hazırlanıyor ki bugün Miles&Smiles’ın Bonus Flash uygulamasından buna dair mil kampanyalı ilk mesajı telefonuma düşmüş durumda.Şükran gününden sonraki ilk Cuma günü başladığı varsayılan ve ilk kez 1961’de yerel bir gazetenin, ülkede o Cuma yaşanan alışveriş yoğunluğunu dillendirmesiyle yayılan Kara Cuma kavramı bugün Amerikalı, İngiliz ve Kanadalılar için daha gün aydınlanmadan başlayan çılgın promosyonları ve de satın alma arzusundan kaynaklı müşterilerin ezilesi rekabetini anlatıyor.

Perşembe, Kasım 17, 2016

“Mannequin Challenge” Çılgınlığı Aldı Başını Gidiyor!

Gün geçmiyor ki internet üzerinde yeni bir akım moda olmasın. Şu sıralar sporcusundan modeline politikacısından sanatçısına ünlü ünsüz birçok kişinin dahil olduğu Mannequin Challenge videoları ondan ona yayılıp beğeniliyor. Özellikle insan kalabalıklarının olduğu ortamlardan inanılmaz eğlenceli ve komik görüntüler çıkıyor ki birçok inovatif takipçi şu anda bulunduğu ortamda kendi kısa videolarının çekimi derdine düşmüş durumda. Yazının devamı pazarlamasyon.com'da

Çarşamba, Kasım 16, 2016

ZAMANIN VAR MI BİRAZ ?

Hayatın kendisi bir okul ve biz de hep öğrenciyiz.
Keşfetmenin, öğrenmenin ve tecrübe etmenin sonu hiç yok. 
Üzerine de ama farkında ama farkında olmadan sınandığımız nice günler.
Bazen sabrımız bazen niyetimiz bazen de sahip olduklarımızla geçtiğimiz onca sınav.
Hayat okulunda büyüyoruz.
Olgunlaşıyoruz.
Ve farkına varıyoruz aslında.
Zamanın ne denli değerli ve paha biçilemez olduğunu.
Çokmuş gibi gözüküp ama ne kadar sınırlı olduğunu.
Günleri, haftaları, ayları nasıl boşa geçirdiğimizi.
Çoğu zaman unutuyoruz çünkü.
Hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşarken bir gün öleceğimizi.
Bu dünyaya sadece bir kere geldiğimizi.
Zamanı ne kadar kolay tükettiğimizi.
Hayat ve bize verilen ömür ne kadar da değerli.
Ne kadar da tek ve eşsiz halbuki.
Bir sizden ya da benden daha olmayacak bu hayatta?
Yaşanmayacak bir daha bu hayat sıfırdan bizim gibi.
Geçen onca yılınıza dönüp baksanıza.
Ne kadar da hayati bir konu değil mi? Zaman.
Onun her saniyesini doğru kullanabilmek ve anlamlı hale getirebilmek ne denli mühim.
Boşa sarf etmemek, onu keyifli kılabilmek ve zenginleştirebilmek.
En azından bir kısmını sadece kendi mutluluğumuza ayırabilmek.
Unutmayın kendinizi mutlu edemezseniz kimseyi de mutlu edemezsiniz.
İletişime geçin iç sesinizle, konuşun ara sıra nasıl daha özel yapabilirsiniz kendinizi ve yaşantınızı?
Sorun, sorgulayın benliğinizi her yeni bir gün.
Nasıl daha iyi hisseder nasıl daha tutkulu bakarsınız hayata ve anınıza?
Birileri size ayrılan süre burada sona erdi demeden önce bulun kendinizi ve enlerinizi!


N.

Çarşamba, Kasım 09, 2016

The Newyork Times'ın Çok Satan Yazarlar Listesinden Motivatör Niteliğinde bir Kitap !

Kendini, çevresini ve yaşadığı hayatı zihnen ve ruhen zenginleştirme çabası içerisinde olanlardan biriyim. Yaşarken sorgulamalarım, sorgularken yaşamalarım ve tecrübe etmelerim hiç bitmiyor. Şükür ki en büyük varlık sağlık diyerek sevdiklerimle uyanabildiğim her gün için de teşekkür edebilme farkındalığına sahibim.  Bu nedenle hayat denen sahnede bana ayrılan süreyi kendimce en iyi şekilde kullanmaya çalışıyorum ve istiyorum ki herkes bu gözlerle hayata bakıp daha çok yaşasın, daha çok paylaşsın ki biz de hayatı göremediğimiz diğer pencerelerden görüp tecrübe edip daha doğru yaşayabilelim. Öyle ya bazen tecrübe etmediğimiz şeylerin de farkına varmamız ve kendi adımıza dersler çıkarmamız gerekiyor.
Bu yazıma biraz kendimi anlatarak başladım çünkü yaza(N)ın hayata karşı bakış açısının ve tavrının da en az yazı kadar anlatılmasının yazı niyetinin anlaşılması açısından anlamlı olduğuna inanıyorum.
Şimdi gelelim bugünün konusuna evet ülkece yazmıyoruz ya da yazmak için vakit harcamıyoruz ama yazılanı okumak ve de paylaşmak için neden uğraşmıyoruz? bugünlerde fazlasıyla buna takılmış durumdayım. Neden her şeye vaktimiz var ama kendimizi geliştirmeye, daha çok düşünmeye ve okumaya daha az zaman ayırıyoruz?  Özellikle de değerli olan bilgi ve tecrübeye..Görüyoruz ki dijital dünya artık textlerden sıkılan ve okumayan insanlar için oluşturulmuş sitelere, animasyonlara, videolara, youtube kanallarına, görsel paylaşım aplikasyonlarını yaratmak için vakit harcıyor. Evet çok ciddi bir kazanım, birçoğumuz aynı şeyi kovalıyoruz zaman kıymetli ve bilgiye ne kadar hızlı ve anlaşılır ulaşırsak hayat o kadar kolay aslında.. Ama bu denli trafik içerisinde sanki her şey anda kalıp kayboluyor ve herşeyi çok çabuk tüketiyoruz ve derine inemiyoruz gibi gelmiyor mu size de ? Üstelik sosyal medya hesaplarımızdaki manasız bilgi, resim, yorum, beğeni ve etkileşim trafiğimize çok fazla vakit harcar iken. Hatta herkes her konuda bilirkişi, eleştirmen ve gurme olmuş iken. :)

Ben izlemek ve dinlemek kadar okuma ve yazmanın öğreti ve içselleştirmede çok değerli olduğunu düşünüyorum. Dünya videolara dönse de bunu sonuna kadar savunacağım.. Hatta bazı içerikleri hayata adapte edebilmek için başucuna ya da görebileceğimiz bir şekilde elimizin altında bir yere koymamız gerektiğini de inanıyorum ki gündelik yaşam için hatırlatmalar yaratabilelim kendimize. Belki okuduklarımızın altını çizmek, belki bir post-it e yazıp kendimize not düşmemiz, üzerine gerçek alıştırmalar yapmamız gerekiyor ki bunlardan doğru beslenebilelim diye..
Bu vesileyle elime yeni geçen bir kitaptan bahsetmek istiyorum sizlere.  Tam da böyle bir masaüstü kitabı.
HR Dergi tarafından Türkiye yayın haklarını alınan " Beni Ne Motive Eder- Tutkularınızı işinize katın" adlı bu kitap 10 yıl boyunca 850.000 kişi arasında yapılan araştırmanın sonuçlarını okuyucularla paylaşıyor.
Daha ilk sayfasından Michelangelo'nun işine ve hayata olan bakış açısını anlatan bir örnekle başlayarak sizi içine alıyor ki günümüz iş hayatında aktif rol sahibi bireyler için müthiş değerli ve faydalı bir kitap olmuş. Bazen tecrübe etmeniz de gerekmiyor değil mi? okuyarak da fikir ve bilgi sahibi olabilirsiniz. Temelde gelmek istediğim yer de burası. O yüzden okuyalım, yazalım ya da en azından paylaşalım diyorum değerli olanı.
" Her mermer bloğunda, adeta karşımda duruyormuşcasına bariz bir heykel görürüm...Tek yapmam gereken, onu hapseden kaba duvarları yontmaktır" Michelangelo
Kitabı aldığınızda size özel tanımlı şifre ve yönlendirildiğiniz link sayesinde kendinize dair motivatörlerinizi bile keşfetme imkanı bulabilirsiniz.  Adrian Gostick ve Chester Elton tarafından yani tanıyanlar için The Carrot Principle ve ALL In kitaplarının Newyork Times Çok Satanlar listesindeki yazarları tarafından kaleme alınmış bu kitabı mutlaka okumanızı, okurken notlar almanızı, kendinize dair bulduklarınızı uygulamanızı ve masanızda, el altında bir yerlere koymanızı tavsiye ediyorum.
Hayatı bilgelik çerçevesinde okuyabilmek ve kendi içsel motivasyonlarınızı keşfedilmek büyük bir mesele. Ama bundan daha büyük mesele var ki o da bu tutkuları hayatınıza uyumlu bir şekilde adapte ederek yaşayabilmek.
Umarım bu kitap size de ilham verir.
Bir yerden başlamanız dileğiyle,
N.


Pazartesi, Ekim 31, 2016

Ne edebiyat ne felsefe ne de ahkam var bu sayfalarda

Sadece ben varım, an'ım ve o anda paylaşmaya dair bulduklarım.

Bir konsept ya da çizgisi de yok.

Çünkü kim okur, niye okur ya da kaç kişi okur, kaç kişi anlar, kaç kişi ben gibi hissedebilir beni bilemiyorum. 

"S" kaza denkleşirsek bilin istedim.

Ara ara iş hayatından uzaklaşmak istediğimde, atıyorum kendimi buraya ve yazıyorum aklıma ne gelirse..

Size de şiddetle tavsiye ediyorum, bazen yazmış olmak için bile yazın, bir mesajı, bir edebiyatı ya da üzerine dayandırılmış bir felsefesi olması da gerekmiyor. Ama iki satır ama bir paragraf, ama bir sayfa...her ne geçiyorsa aklınızdan, içinizden ve niyetinizden.

İz bırakın kendinize, bazen kendi kendinize yolunuzu bulmak için. 

Sevgiler

N. 






Pazartesi, Ekim 17, 2016



Merhaba,

Eski bir fuarcı gözüyle fuarların anlamı ve önemi üzerine yeni bir yazım var yine pazarlamasyon.com üzerinde... 

Takip eden linkten okuyabilir ve alt kısımdaki bardan diğer yazılarıma ulaşabilirsiniz. Ruhu ölmeyecek bir geleneksel pazarlama methodu hiç düşündünüz mü?

En kısa sürede yeniden görüşmek dileğiyle,

N.


Cumartesi, Ekim 08, 2016

İÇİNDE GERÇEKTEN "SEN" VARSAN ?!


Kendine dön biraz. Keşfet kendini yeniden her an ya da en azından her yaş dönümünde..konuş kendinle..nasıl bir hayat yaşıyorsun? mutlu musun? ya da nasıl daha keyif alabilirsin bu hayattan?
seni en mutlu ya da mutsuz eden şey nedir? düşünüyor musun? hiç bunları.

Ara ver, biraz vakit ayır kendine..fırsat yarat özüne..


Bu bir yüzleşme değil, geçiştirme korkma.
Amacı sadece içinde daha fazla "sen" olanı çıkartmak ve daha mutlu etmek seni. Böyle bak bu konuşmaya. Çok da derinlere girme boğulma mutsuzluklarınla ve hayal kırıklıklarınla..

Farkına var, önüne bak ve an'da kal. Bu andan sonra içinde gerçekten "sen" varsan, ne yaparsan yap, sonunda ne mutsuzluk ne de pişmanlık olacak.  Hisset, iste ve devam et.


N.







Çarşamba, Ekim 05, 2016

BUNDAN 20 YIL SONRA...



Merhaba,

Bazen tek bir söz yeterlidir değil mi hayatı anlamlandırmaya?

Teşekkürler Mark Twain !

P.S. Benim gibi yüreği aklından cesur olanlara gelsin.

Salı, Eylül 27, 2016

- DÜN -

Şu anda ne mi yapıyorum?

İşteyim ve saatler 15.48’i, hava durumu ise 16 dereceyi gösteriyor.

Ve mutluyum çünkü Sonbahar geldi.

Kurt karlı havayı sever misali, bu mevsimi ve Kış’ları hep çok sevdim. Çünkü soğuk hava bana evlerde içiçe kucak kucak olmayı, battaniyeler altında sevdiklerimle buluşmayı ve şimdi içtiğim gibi sıcak bir süt ile keyiflenmeyi hatırlatır. Bu keyfi de bugün siyah bir tadelle eşliğinde yapıyorum.

Çalışmaya ufak bir “S” verdim çünkü birkaç cümle yazasım geldi. Biraz önce ekibimden iki arkadaşa işlerini iş gibi değil de eş gibi görebilmeleri için birkaç tavsiyede bulundum, birkaç anekdotla beraber… Bakışlarından ve söylemlerinden motive olduklarını hissettiğim bu an sonrası da kendime bu keyif molasını verdim. 

Şimdi ise paylaşmak istediğim onlara ne tavsiyelerde bulunduğumdan ziyade mutlu olma becerisinin kendi elimizde olduğu ve bu yetiyi farkına varma farkındalığına sahip olmamız gerektiği aslında.

Sıcak süt ve tadellanın ofisimde bana yaşattığı gibi. Chakra’dan aldığım oda parfümünün odama sinen ve her gelenin mis dediği pudra kokusunun bana hissettirdiği gibi…Suladığımda boy boy yeşillenen, yaprakları genişleyen ve hafifçe yana döndüğümde gördüğüm çiçeğimin bana zarif bakışı gibi…

Herkesin göremediği ama sizin görebildiğiniz mutluluklarınız olması dileğiyle,


N.

KARİYER Mİ YOKSA KENDİMİZE BARİYER Mİ YARATIYORUZ?



Merhaba,

Yeni yazım fırından çıktı :) sıcak sıcak pazarlamasyon.com'da..
soğutmadan vakit ayırıp keyifle okumanız dileğiyle.. Esenlikler,

N.

Cuma, Eylül 23, 2016

Pazarlama dünyasına dair yazılarım artık Pazarlamasyon.com'da..


Merhabalar,

Hayattan ve işlerden fırsat bulduğum zamanlarda buraya ufak izler bırakıyordum bildiğiniz gibi..   Son yazımdan da anlayacağınız gibi bu işi biraz daha kalabalığa gösterebilmek için sektörün çok değerli bilgi portalı Pazarlamasyon.com'da yazmaya başladım.

Zaman zaman göz atar, değerli yorumlarınızı benimle paylaşırsanız sevinirim.

Teşekkürlerimle,

N.





Cumartesi, Haziran 11, 2016

SAMİMİYET NE GÜZEL BİR KARŞILIKTIR VERMESİNİ ve ALMASINI BİLENE..


Evet bir iş günü kısa da olsa bir şeyler karalamak istedim samimiyet üzerine.. samimi olmak bana göre yakınlıkla dürüstlüğün birleşimi gibi, içinde çok fazla sevgi ve de güven barındıran..hayatımın geneli bu kelimeyle o kadar orantılı ki onun içindir seçtiğim her yolda, her ilişkide ve her yönde bu duyguyu arar dururum karşımda..yakalarım da azınlıkla..azınlıkla diyorum çünkü samimi olmakla samimi gözükmek arasında fark vardır bilirim. ve vermezsem alamayacağım gibi almazsam da veremeyeceğim bir duygu trafiğidir bu samimiyet. ama güzel bir karşılıktır elbet, insanı ve ruhunu besler hem de hep daha fazlasını sunmaya sevk eder..her daim samimi kalmak dileğiyle :)


Sevgiler,

N.

Salı, Ocak 12, 2016

Yazmalısınız ve de bazen sadece kendiniz için - Yeniden

Merhabalar,

Çok uzun zaman oldu yazmayalı ya da paylaşmayalı. İhmal ediyoruz, kendimizi kendimizle baş başa kısa bir sürede olsa yalnız bırakmayı..yapıyoruz belki de çoğu zaman ama yazmadan. Dalıyoruz, düşünüyoruz, düşlüyoruz, iç geçiriyoruz..ama iz bırakmıyoruz.

Biraz önce 2012'de bu platformu bir dergi vesilesiyle de yazmak durumunda olduğum için ne kadar sık kullandığımı hatırladım.

Şöyle bir göz gezdirdim yazdıklarıma, kendim yazdığım için mi bilmiyorum ama her satırı bana sanki ben yazmamışcasına yine yeniden okunası, özümsenesi bir tavır bıraktı...yıllar geçse de hala aynı farkındalıklara sahip olmaya çabalamak, tarihin ve yaşantının da tekerrürlerine paralel olsa gerek..

Bunu kim okur, kaç kişi okur ya da ne anlarlar kaygısından uzak bu paylaşımlar yazarın kendisiyle bir terapisi aslında..tabi ki gerçek bir yazar edası yok burada.. olamaz da.. Türkçe'nin, dil bilgisinin, kelimelerin gücünü çok iyi bilen ve asla haddini aşmayacak kadar da kendinde biriyim. Ama seviyorum uzun cümleler arasında kaybolmayı, bazen anlaşılmamayı.Bu bana biraz da üniversite günlerinden kalma bir özellik..o saman kağıtlarını bildiğim üç beş bilgiyle nasıl dolduracağım kaygısıyla başlayan ve sonrasında bir yaprak daha alabilir miyim ? diyecek kadar döktürdüğüm en değerli yıllardan kalma..

Herneyse konumuz benim niye ve nasıl yazdığım değil tabi ki, sadece yazmanın aslında bizler için ne kadar önemli olduğu ve okumak kadar yazmayı da hayatımızın içine katmamız gerektiği..

Bu belki 3-4 kelime belki bir  paragraf belki bir sayfa ama sizden hayata bir yazı bir iz..Konusu, anlamı, mesajı her ne istiyorsanız da o..üstelik kimseyle bunu paylaşmanızda gerekmiyor.

Yazın hatta kenarına da bir tarih atın. Belli bir aradan sonra o güne ve yazdıklarınıza döndüğünüzde inanın bana o gün yazdıklarınızdan çok daha fazlasına sahip olacaksınız.

Sadece bir tavsiye, uygulamak ya da uygulamamak size kalmış..

Sevgiler,

N.

Cumartesi, Ocak 12, 2013

ETRAF HAYAT KOKUYOR !

12 Ocak 2013 Ctesi - İstanbul

Yoğun karın ardından sokaklar kışın getirdiği ayaz bir hava ve beraberindeki sağanak yağış ile ıpıslak, soğuk mu soğuk ve koşuşturmacalı..İçine çektiğinizde en küçük hücrelerinize bile  işleyecek serin bir oksijen..

Takılmayın dertlerinize, düşüncelerinize…Etraf hayat kokuyor, kapılın serüveninize..


Cumartesi, Aralık 08, 2012

ÇOK İSTE, ÇOK İMTİHANDAN GEÇ VE HEP ŞÜKRET!

“Hayatta en çok, istediğimiz şeylerle ilgili imtihan edilirmişiz” öyle demiş Mevlana..

Doğruya doğru, şu yaşamda karşılaştığımız bu söze uygun düşen ne çok durum var değil mi? Çünkü uğrunda mücadele ettiğimiz bazen ödün verdiğimiz ve nihayetinde sonuca ulaştığımız pek çok konu eminim ki ona kolay ulaşmamızı beraberinde getirseydi o kadar da istemezdik.

Yani çok istediğimiz şeyler, basit ve sıradan olanların haricinde, genelde zor yoldan ya da kolay ama çetrefili bir süreçten geçmemizi gerektiriyor şu iniş ve çıkışlarla dolu hayat oyununda..Kimi zaman iş kimi zaman para kimi zaman aşk-mutluluk kimi zaman sağlık kimi zaman çoluk-çocuk…kimi de kimi…hiç bitmez hayat gaileleri..

Mevlana’nın bu sözünü duyar duymaz, içinde imtihan var ya illa zor olacak, fikri geliyor insanın aklına. Ama işin doğrusu kolay ulaştığımız hiçbir şeye sahip çıkamadığımız, koruyamadığımız ve yeterince değer veremediğimiz. O yüzden bir şeyler belki de zor olmalı...

Çünkü insanoğlu özünde tatminsiz ve sahip olduğu şeyler bir zaman sonra sanki istenmemiş gibi önemsiz, unutulmuş ve değersiz…

Unutmamak gerekir ki imtihanlar, zorluklar hepimizi güçlendirir ve bizi bir sonraki mücadelemize hazırlar. O yüzden herhangi bir derdiniz, sorununuz varsa hiç isyan etmeyin ve bu benim niye başıma geldi, niye bunlarla uğraşmak zorundayım? Şu talihe bak demeyin… Deyin ki yaşanması gerekiyor ve vardır bir sebebi. Sonuca odaklanarak uğraşmaya belki de debelenmeye devam edin. Bu sizin sona ne kadar yaklaştığınızın da bir göstergesi olacak. Doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü arkası her ne olursa olsun. İyinin olduğu gibi hep daha da kötünün olduğunu hatırlayın.

İstemenin, yalvarmanın tadını çıkarın, yine şükredin!
Çok isteyin çok imtihandan geçin! Ve hep şükredin !

Tolstoy’un da dediği gibi “Herkes hep mutlu olmak ister, mutsuzluğu yaşamadan. Oysa düşünsene, hiç gece olmasaydı güneşin tadını çıkarır mıydı insan?”

Bir sonraki yazıda görüşünceye dek..

Sevgilerimle

Nurten

Pazartesi, Ekim 08, 2012

DETOKSUMU BOZUYORUM..BİR SONRAKİNE KADAR !

Yaklaşık 1 aydır detoksdayım, sosyal medya detoksu. Nasıl iyi geldi anlatamam. Ne alaka diyenler üşüşmeyin lütfen başıma. Çok telefon çok mesaj geldi. Sürekli görüşemediğim, varlığımdan endişe eden sevgili arkadaşlarım sağolsunlar, whatsapptan yetiştiler J) herneyse.. ne olduğunu nasıl olduğunu anlatacağım. Belki sizi de aynı yola sürüklerim. Zaman zaman yapmakta fayda var.

Şimdiii canlar… bazen yazmak, paylaşmak, takip etmek kadar paylaşmamak ve de takip etmemek, kim nerede napıyor ne hissediyoru bilmemek –ki çoğu zaman banane- çok iyi geliyormuş onu anladım. Ben yazarak deşarj olanlardanım, okumak ya da takip etmek her zaman yapabildiğim bir şey değil, malum vakit, ilgi meselesi..

Bu detoksla amacımız beynimizi ve gözlerimizi o küçücük aletle yormamak, sevdiklerimize ve bizi mutlu edecek şeylere daha fazla vakit ayırabilmek, daha faydalı şeylere kafa yorabilmekkk.

Pek çoğumuz için televizyonun bile pabucu dama atıldı şu sosyal medya çıktı çıkalı, artık tv programları bile hashtaglerle kendini seyrettirir oldu. Ya da twitterda trend topic olmayan diziyi dikkate bile almıyor olduk. Bu kadar bağımlılığın sonu …anladınız siz onu !

Hatırlasanıza şu mobil, akıllı mı akıllı teknolojiden uzak günlerinizi.. Ne kadar özgürmüşüz..

Şimdi gidin bir cafeye ilk bir saat gırla muhabbet sonrasında çıksın telefonlar herkes yanındakiyle twitterdan ordan buradan konuşmaya başlasın. Ya da nerde olduğunu check in yapıyorsun, başlıyor kadın erkek avcılarından saçma sapan mesajlar, o kaç puan almış bu daha mı fazla gezmiş..işin gücün yok ya habire check–in..benimle program yapmak isteyende mümkünse ordan takip etmesin arasın görüşelim..Markalar da promosyonu bıraktı zaten.:)

Bir de kullanım amacının öyle bir boyutu var ki.. yokken var göstermeler, hava atmalar, paylaşımdan statü kazanmaya çalışanlar, ahkâm kesenler, gelinim sen anla mesajları vs vs vs.

Hayatımıza her giren yenilik gibi bayılıyoruz, keşfetmeye, içinde olmaya, eksik kalmamaya..ama abartıyoruz işte,  bazen fazla kullanımdan bazen fazla kullanmasak da içine sürüklendiğimiz saçma sapan muhabbetlerden sıkılıyoruz haliyle..

Örnekleri, yorumları hatta antitezleri çoğaltmak çok mümkün çok uzun sürebilir. İşin bokunu çıkarmadığımız sürece deşifre boyutu belli bir seviye içersinde kaldığı müddetçe seviyorum paylaşımı, sosyalliği…. Yalnızlığa bile iyi gelebilir.

Lafın kısası dostlar,  iyi geldi bana bu detoks, haftaiçi Hürrem’e daha fazla zaman ayıracağım kesin J ya da spora ya da kitaba…ya da mutfaga :)

Aynı fikirdeysek ne ala, düşündürebildiysem çok daha ala J hiçbir şeye fazla kaptırmamak dileğiyle..

Sevgilerimle..

Nurten