Cuma, Mayıs 25, 2012

Bakış açına yenilikler, hayatına hayat kat !

Eski bir hikâyeye göre, bir gün, ciddi bir rahatsızlığı olan bir hasta, pencere kenarında başka bir hastanın yattığı bir odaya getirilmiş. Zaman geçtikçe ikisi arkadaş olmuşlar. Pencere kenarındaki hasta, dışarı bakıp sonraki birkaç saatini yatalak arkadaşı için dışarıdaki dünyanın canlı tasvirlerini yaparak geçiriyormuş. Bazı günler; hastanenin karşısındaki parkta bulunan ağaçların güzelliğini ve yaprakların rüzgârda nasıl dans ettiğini anlatıyormuş. Bazı günlerse, hastanenin yanından yürüyen insanların yaptıklarını tek tek canlandırarak arkadaşını eğlendiriyormuş. Ancak zaman ilerledikçe yatalak olan hasta, arkadaşının tasvir ettiği güzellikleri göremiyor oluşu nedeniyle büyük üzüntü duymaya başlamış. En sonunda, arkadaşından hoşlanmamaya ve ondan yoğun bir biçimde nefret etmeye başlamış.

Bir gece, şiddetli öksürükler sonrası, pencere kenarındaki hastanın nefesi kesilmiş. Yatalak olan düğmeye basıp yardım çağırmak yerine hiçbir şey yapmamayı tercih etmiş. Ertesi sabah, pencere dışımda gördüklerini anlatarak arkadaşına birçok mutluluk yaşatan hastanın ölmüş olduğu açıklanmış ve adamı odadan çıkarmışlar. Diğer adam derhal hemşireden yatağının pencere kenarına alınmasını istemiş ve bu ricası hemşire tarafından kabul edilmiş. Ama dışarı baktığında, onu sarsacak bir gerçekle karşılaşmış. Pencere tuğladan yapılmış bir duvara bakıyormuş. Eski oda arkadaşı sevgisinin bir göstergesi olarak, içinde bulunduğu bu zor zamanda oda arkadaşının dünyasını biraz daha güzel bir hale getirmek için tasvir ettiği güzellikleri hayalinde bir araya getiriyor, ona herhangi bir karşılık beklemediği bir sevgi sunuyormuş.

Bu hikâyeyi ünlü yazar Robin Sharma’nın “Sen Ölünce Kim Ağlar” kitabının “Bakış Açınıza Yenilikler Katın” başlığının altında okuduğumda aslında zaman zaman ne kadar ufak şeylere takıldığımızı ve kafamızı gereksiz düşüncelerle yorup, kendimizi ne kadar mutsuz ettiğimizin farkına vardım. Evet birçoğumuz aslında mutsuzluğu ve karamsarlığı kendi kendimize çağırıyoruz. Sahip olduklarımızın değerini ise onlar elimizden kaçacak gibi olduğunda ve de çoğu zaman kaçtığında farkına varıyoruz. Sahip olamadıklarımız adına yarattığımız dertlenmeleri, gereksiz korkularımızı konuya dâhil etmiyorum bile…

Düşüncelerimizde büyüyen, bizi düşünürken boğan, uykularımızı kaçıran sıkıntı ve sorunlarımız gerçekten bizim onları önemsediğimiz kadar önemli ya da büyüttüğümüz kadar büyükler mi? Herhangi bir problemle karşılaştığımızda kendimize ilk olarak bu soruları sormalıyız. Aslında karşılaştığımız gerçek bir problem mi? yoksa biz mi yanlış bakış açısıyla bunu problem haline getiriyoruz.?

Bu aşamada her ne olursa olsun önce derin bir nefes almalı ve içinde bulunduğumuz mevcut durumu geniş pencerelerden bakarak aydınlatmalıyız. Problemi nasıl aşabileceğimizle ilgili düşünmeye başlayarak esasen sadece kendimizi değil, çevremizi de bu yönde yeni bakış açılarıyla geliştirmeliyiz. Çünkü unutmamalıyız ki nefes aldığımız sürece her şeyi değiştirmek ve üstesinden gelmek elimizde…             

Bu yüzden kendimize ve içsel gelişimimize mutlaka vakit ayırarak, şu sonsuz evrende bizlere düşen rolün ne kadar kısa olduğunu aklımızdan çıkarmadan,  pozitif fikirlere ve yaklaşımlara odaklanarak engellerimizi aşmaya ve anın tadını çıkarmaya çalışmalıyız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder